21 Haziran 2007 Perşembe

çiçek



o ki aglayarak basladim
hangimiz degil ki
sonra hep sikayet
ta ki son nefese kadar
e tam bitti derken
bu kez de bir burukluk
üzüntü yine..
sorarim,
bilmeyeydi adem oglu cenneti
kaynar miydi beri tarafta kazani
nankör ,birader nankör..!
gel nazim'ima kulak ver:
"beni lafa tutma gülüm"
"ben seni sevmekle meşgulüm"

Basit Yaşayacaksın...

Basit yaşayacaksın. Mesela susayınca su içecek kadar basit... Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında. Tek düğmesi olacak elindeki cihazın; tek bir düğme, tek bir cümle gibi... Sevince lafı dolandırmadan söylediğin "seni seviyorum" gibi. Basit bir öpücük yetecek sana... Basit, sıcak bir öpücük; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin. O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını, o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını. Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu. El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın. İki harekette giyiniverecek, iki harekette soyunuvereceksin. Kısacık olacak uyanman, ve yola çıkman arasında geçen süre; kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre. Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını; bakışların bile anlatabilecek kendini. Beklentilerin de basit olacak. Kaf Dağı'nın ardında beklemeyecek mutluluklar. Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını; ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz aşk romanını. Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini. Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken. Bir kaşarlı tost olacak aradığın nasıl oturacağını bilemediğin sofrada, parmakların en kıymetli çatalın. Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri. İskender'in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında. Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir fa diyez'in mutluluğunu. Makyajı ilk "a" sına kadar bilmen yetecek. Temizlik kokacak en pahalı parfümün. "Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak "onu da" bilemeyişin. Tek dereden su getirmen yetecek, bir "istemiyorum" diyebilmeye. Ne durduğu farketmeyecek abanın altında. Saatin, sadece saati gösterecek. Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın. Küçük bir not defteri olacak "bilgini" en hızlı sayan. Basit yaşayacaksın, basit. Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit.

ADI BİR GARİP ŞİİR OLSUN !!!

Bir garip başlamıştı bugün,
Serçe bile yarı sarhoş,
Kapının önünde iki insan
Telli duvaklı bir düğün.
İklimlerden de bir garip iklimdi zaten..
Ne adına kış dersin,ne de güneşine aldanıp yaz..
Yağmura hasret bir sıcak,
Gökyüzünde bile bir naz.
Toprağa düşen bir damlaydım,
Üstünde gezinen bir âdem,
Âdemin rüyasında bir notaydım,
Notaya vurulan uzun bir es,
Kafa önde, boynu bükük,
Güneşe küskün bir yüzdüm.
Sanki yeditepe İstanbul’da
Her yol yokuş, ben düzdüm.
Cahile şifa bir akıl olsam,
Söz ederken düşünürdüm,
Bir konuşur iki susar,
Bu halimle övünürdüm.
Gel gör ki ben de bir kulum ki,
Aslında mektup üstü bir pulum,
Uzun zaman geçmeden,
Sevgilinin kalbidir yolum.
Tabi yaren bana he derse,
Olsun deyip affederse,
Bu kalbimdeki kederse,
Buhar olur uçar gider…


En zoru da bir ad koymak,
İsterim şöyle güzel olsun,
Gösterişi pek hoş dursun da,
Sevgilinin yüzü gülsün,
Peki tamam buldum gibi,
Birlikte görelim şarabın dibi,
Kaçma uzağa gel hele bi..
Adı, bir “garip” şiir olsun.. J



Boş geçen günün biri, bir günün bir saati… bir saatin bir dakikası…

16 Haziran 2007 Cumartesi

CAN YÜCEL'DEN

-efendim,ne yersiniz,ne getireyim size?
-sabir..sabir ver bana.
-onu benden degil allahtan isteyeceksin.
-oyle mi? peki o zaman sen bana bir porsiyon allah getir.

13 Haziran 2007 Çarşamba

Aman Merve Canım Merve

-Hayatımıza girdi önce ucundan, dört yanımızda şimdi
-İpek sicimlere dolanmış kalp, karenin ortasında yuvarlak
-Sohbetler tek sözcükle başlıyor, bitmiyor ama...
-Aynı devir... serimden düğüme, düğümden çözüme... ve çözümsüzlük
yeniden


-Birincisi, asil bir esmerlik tanımı
-Öz ve öz hanımefendi sadık gözlerinde

-Sanırsınız ki, ikincisi sözüne sadık
her gün başka tepenin ardına batan
ve sürekli kendini kapatan bir güneş

-Mert mi olmaktır gel git beyazı
doğurmak dolunaydan dolunaya
Beyaz mı? Daha ne kadar atar kan kırmızı...


-Diğerinin gökyüzüne saldığı kahkahası
Her akşam, her sabah gelip buluyor kulaklarımızı
Her konduğunda, kolumuzu kanatan uysal bir şahin.

-Bakmayın şahin dediğimize, sıfatında gizli
berrak zıpırlığı, yeni doğmuş serçe misali.

-Ne zaman geçse üzerinden bir şehrin
bir caddesinde ardından koşarken bulduk kendimizi
koştuk ki,
hiç yitmesin gözden...
ne vakit yorulduysak umutsuzluktan,
bir çığlık duyduk tam tepemizde.


-İdare etmek lazım ipliği, kopmaya
yakın... dürüstçe..

-İşte sonuncusu, bırakmış saçlarını
omzundan, tepelerden aşağı
br gökyüzü arıyor dökülmek için
biz ki daha yüzme öğreniyoruz.

-Yamacında girdabın, el ele
-Umut... tükenir mi hiç!
mesele sesini duyurabilmekte
bir kadına, yürekten...
ve tüm insanlara, yine yürekten...

-teninin kokusu tütsü yakmışken burnumuzda,
düşünceleri rakı şisesinde yüzdüren yürekten,
yine aynı yürekten....

Not: Bold yazılar f' e italikler yako'ya aittir...her kıta bir soyadından yola çıkarak isim aynı...kaldı ki hangisinin kime ait olduğunun önemi var mı anasını satim,yazmışız işte!!

orjinal yazının sahibi:f

ölüler ölmez..yaşayanlarla kıyaslandıklarında tek üstünlükleri de budur.

” “..’Ve siyah bir kuğu dedi:Gece günün habercisidir.Beyaz bir kuğu ekledi:Şafak ölümsüzdür,şafak ölümsüz!…’ Onu sabah sewiyorum,öğlen seviyorum ama en çok akşamları seviyorum.Dün seviyordum,bugün seviyorum,yarın -eğer yarınım olacaksa daha çok seveceğim.Kavuşan değil,birbirine karışan sular gibi.O dahil kim karşılaşmamıza raslantıydı dese ben zorunluluktu diyor,çığlıklar atıyorum..Ta ki Tanrı işe burnunu sokuncaya kadar…Çığlıklarımı yutuyor,susuyorum.O,ufkun altın bulutuydu,ben! Bir ayyaş;yola değil,yöne inanan bir sarhoş..Kim demiş sarhoşluk onurun ve belleğin yitirilişidir diye?Göller içki olsa, hepsini içsem,yine de hazırım..Beyaz gül dalları arasında beni bekleyen ışıltılı bir gölgeyle randevum var.Herşeyi görüyor,duyumsuyorum..Uzakta bir yerde sadece -benim-duyduğum borular çalıcak.Mevsimi olmasa da nergislerin kokusuyla coşacağım.Koklayarak arayacağım onu,bir elimde gül,bir elimde defne yaprakları..Bulduğumda kendimi kendimden koparıp onun hiçliğine katacağım..Güneş,Tanrı nın yarasından denize düşen bir kan damlası gibi suya batıyor olacak..

Uğursuz bir kubbe asılı başımın üstünde.Hazırım;her şeye..gibi..Peki Tanrı’yı kim yargılayacak..

Ve siyah bir kuğu dedi:”Gece günün habercisidir.Beyaz bir kuğu ekledi:Şafak ölümsüzdür,şafak ölümsüz…”

7 Haziran 2007 Perşembe

süregelen



karda yürüyorum

tüyden hafif

kelimelere boğulu

manasız çiçekler

damla nin içinden

güneşli bir yakamoz

huzurlu firtinada